Diegetic ve Non-diegetic Müzik

Diegetic, film müzikleri için kullanılan bir terim. Türkçe çevirisi, anlatılan veya anlatı. Ben bu tür terimleri çevirmeyi sevmiyorum çünkü o zaman daha anlaşılmaz oluyorlar. Nadir kullanılan mesleki terimlerin orijinal dillerinde kalmaları daha iyi.

Diegetic Müzik

Filmin dünyası içinde duyulan müzik ve seslerdir. Televizyon, radyo veya etraftaki canlılardan duyuyor olabiliriz. Bazı kaynaklarda source music ya da actual sound diye geçiyor. Biz, gerçek ses diye ifade edebiliriz. Yani duyduğumuz müziğin kaynağı, film içinde bir yerlerde bulunmaktadır. O an ekranda göremesek dahi, yakınlarda bir yerlerde olduğunu biliriz. Sesin kaynağı, bize belki önce belki sonra gösterilir ve filmin hikayesi içerisinde bir yere sahiptir. Karakterlerin sesleri ve etraftaki eşyalardan kaynaklanan sesler buna örnektir.

Diegetic müzik, hikayenin geçtiği ortam, yer, zaman, dönem, kültür, vb. bilgileri izleyiciye aktarır.

Non-diegetic Müzik

Öncekinin tamamen zıt anlamlısı olarak, duyulan müziğin kaynağının, filmin hikayesi içinde bulunmaması durumudur. Sesin nereden geldiği görünmediği gibi, yakınlarda bir yerlerde olması da mümkün değildir. Örneğin; anlatıcının konuşma sesi, dramatik etki vermek için eklenen ses efektleri ve duyguyu betimlemek için kullanılan müzikler. Kısaca, non-diegetic müzik; izleyicinin görsel bağlantısının olmadığı, sahnenin dışından gelen seslerdir.

Örnekler:

The Shawshank Redemption (1994) filminin bu sahnesinde Marriage of Figaro adlı eseri dinleriz. Müziğin kaynağı çalınan plaktır ve dışarıdan gelen ekstra bir müzik yoktur. Yani buradaki, diegetic müziktir.

Klasiklere gidip, Alfred Hitchcock‘un yönettiği The Birds (1963) filmine bakarsak da görürüz ki, baştan sona tüm film diegetic müzik ve seslerle yapılmıştır. Filmde hiç scoring yoktur. Mesela bir sahnede çocuk korosu duyulmaktadır. Müziğin kaynağı ise arka tarafta kalan okulun bahçesindeki çocuklardır. Bu şekilde, şarkı söyleyen öğrencileri görmesek bile, izleyici olarak mekana ve çevresine daha iyi adapte oluruz. Çevresel seslerin scoring olarak kullanılması da diyebiliriz. Yine aynı filmde kuşların sesleri de gerilim ve korku duygularını vermek için kullanılmıştır. Kuşların kanat ve çığlık sesleri ortamdaki terörü yansıtır. Tabii burada sadece bir kere kaydedilmiş seslerin kullanıldığını söylemiyorum. Kuş sesleri non-diegetic olarak kayıt edilmiş ve sonra editlenerek filmdeki gerekli sahnelere müzik gibi eklenmiştir. Kayıtlar elektronik bir enstrüman olan Trautonium‘da Bernard Herrmann tarafından işlenmiştir.

Farklı bir örnek olarak, Titanic (1997)‘in son sahnelerindeki kemancıları hatırlayalım. Gemi batarken müzisyen abilerimiz ölümü küçümseyerek, sanatlarını icra etmeye devam ederler ve burada diegetic müzik duyarız. Sesin kaynağını görürüz ancak devam eden sahnelerde müzisyenleri görmediğimiz halde, aynı şarkı çalmaya devam eder. Yani burada non-diegetic müziğe bir geçiş yapılır. Fakat duyduğumuz şarkı aynı şarkıdır. Filmin içinde meydana gelen bir müziğin aynı zamanda scoring olarak kullanılmasına en iyi örnek olsa gerek.

Sizlerin aklına gelen daha farklı örnekler varsa yorum olarak belirtebilirsiniz.

2 thoughts on “Diegetic ve Non-diegetic Müzik

  1. Hamdi Aslan Reply

    Aynı şekilde, video oyunlarından örnek vermek gerekirse BioShock serisi diegetic tarzını mükemmel bir biçimde işlemiş. Oyunun en duygulu etkileyici sahnelerinde, yakınlarda çalan bir plaktan veya radyodan gelen -genelde- 50lerin 60ların Jazz tınıları oyuncuya o duyguyu en iyi bir biçimde hissettiriyor ve çoğu zaman çalan müziklerin sözleri oyundaki hikayeye uyumlu olması da çok dikkat çekiyor. Bu yönüyle basit bir eğlence oyunu olmaktan daha çok işitsel ve görsel bir sanat eseri niteliği kazanıyor.

    Başlıca örnek verecek olursam:
    https://youtu.be/Q52rICeakL4
    https://youtu.be/yYpAOY-Cy8s
    https://youtu.be/di-JgQehtpQ

    • spidervis Reply

      İşin oyun kısmını düşünmemiştim hiç, teşekkürler. Uzun süredir ekran kartımı yenilemediğim için oyun piyasasından biraz uzak kaldım ama BioShock eski oyunmuş, bir ara tadına bakarım belki 🙂

      Bilgisayar oyunları da artık bir çeşit film oluyor. Biz ise o filmdeki ana karakter yerine geçip, birinci gözden olayları yaşıyoruz. O bakımdan aslında çok iç içe olan iki farklı sektör. Oyunlar artık sadece programcılarla değil işin sinematografi kısmıyla ilgilenen büyük ekiplerle birlikte yapıldığından dediğiniz gibi sanat eserleri oluyorlar.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *